Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki, “Helâl kazanmak her Müslümana farzdır”. Helâl kazanabilmek için, önce helâli öğrenmek lâzımdır. Helâl ve haram meydandadır. İkisi arasında şübheli olanları tanımak güctür. Şübhelilerden sakınmıyan, harama düşer. Bunu tanıtmak geniş bir ilimdir.

Müminûn sûresi, elliikinci âyetinde meâlen, “Ey Peygamberlerim. Helâl ve temiz yiyiniz ve bana lâyık ibâdetler yapınız!” buyuruldu. Resûlullah efendimiz bunun için, “Bir kimse, hiç haram karıştırmadan, kırk gün helâl yerse, Allahü teâlâ, onun kalbini nûr ile doldurur. Kalbine, nehirler gibi hikmet akıtır. Dünya muhabbetini, kalbinden giderir”.

Dünyalık kazanmak için çalışmak günah değildir. Dünyalık sevgisi, dünyaya gönül bağlamak günahdır. Sa’d bin Ebî Vakkâs “radıyallahü anh” dedi ki, “Yâ Resûlallah, Düâ buyur da, Allahü teâlâ, benim her duâmı kabul etsin!”. Cevâbında buyurdular ki, “Düâ kabûl olmak için, helâl lokma yiyiniz!”.

Bununla ilgili diğer hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

”Çok kimse vardır ki, yedikleri ve giydikleri haramdır. Sonra ellerini kaldırıp düâ ederler. Böyle düâ, nasıl kabûl olunur?” “Haram yiyenlerin ne farzları, ne de sünnetleri kabûl olmaz” (Yani sevapına kavuşamazlar.) “On liralık elbisenin, bir lirası haram olsa, o elbise ile kılınan namazlar kabûl olmaz”. “Haram ile beslenen vücûdün ateşde yanması daha iyidir” “Malın helâlden mi, haramdan mı geldiğini düşünmiyenler, Cehenneme, neresinden atılırsa atılsınlar, Allahü teâlâ, onlara acımıyacaktır”. “İbâdet on kısmdır, dokuz kısmı, helâl kazanmakdır”.

Hazreti Ebû Bekir, hizmetcisinin getirdiği sütü içti. Sonra helâlden olmadığını anlayınca, parmağını buğazına sokarak kay etti. O kadar zahmetle çıkardı ki, ölüyor sandılar. Sonra, “Yâ Rabbî! Elimden geleni yapdım. Midemde ve damarlarımda kalan zerrelerden sana sığınırım!” diye yalvardı. Hz. Ömer de, Beyt-ülmâla âid zekât develerinin sütünden, yanlışlıkla verilip içtiği zaman, böyle yapmıştı.

Abdüllah bin Ömer buyurdu ki, “Kanbur oluncıya kadar namaz kılsanız ve kıl gibi oluncıya kadar oruc tutsanız, haramdan kaçınmadıkca, kabûl edilmez, faydası olmaz”.

Süfyân-ı Sevrî buyuruyor ki, “Haram para ile sadaka veren, câmi’ yaptıran, hayrât yapan kimse, kirlenmiş elbiseyi idrâr ile yıkıyan kimseye benzer ki, daha çok pislenir”.