Halime Hatun, Peygamber efendimizi, süt anne olarak kabul ettikten sonra gördüğü fevkaladelikleri şöyle anlatır:

Amine Hatun da bana sevgili yavrusunu verdikten sonra sordu;

- Ey Halime, üç gün evvel; “Senin oğluna süt verecek kadın, Beni Sa’d kabilesinin Ebu Züeyb soyundandır” diye bir ses işittim” sen hangi kabiledensin?

-Beni Sa’d kabilesindenim ve babamın künyesi Ebu Züeyb’dir, cevabını verdim.
Ben de Mekke’ye gelmeden önce gördüğüm rüyayı ve gelirken sağımdan solumdan; “Sana

müjdeler olsun ey Halime! O gözler kamaştıran ve âlemleri aydınlatan nuru emzirmek sana nasib olacak” diye sesler geldiğini anlattım.

Daha sonra, eşsiz Nur’u alıp hazret-i Amine’nin evinden ayrıldım. Kocamın yanına varınca,

- Ey Halime bugüne kadar böyle güzel yüz görmedim. Bilmiş ol ki, sen çok mübarek ve kadri yüksek bir çocuk almışsın, dedi. Ben de;

Vallahi, zaten böyle dilerdim, istediğim oldu, dedim.

Halime Hatun, kocası ile birlikte, Efendimizi alıp, Mekke’den yola çıktıkları andan itibaren, O’nun bereketine kavuşmaya başladılar. Çelimsiz ve hızlı gidemeyen merkebleri, artık küheylan kesilmişti.

Beraber geldikleri kafile, onlardan önce yola çıkıp çok uzaklaşmış olmasına rağmen, kafileye tetişip onları geride bırakmıştı. Beni Sa’d yurduna vardıktan sonra görülmemiş bir bolluğa ve berekete kavuştular. Sütü az olan hayvanlarının memeleri dolup taşıyordu.

Kuraklık sebebiyle çok sıkıntıya düştüler ve bir ara yağmur duasına çıktılar. Muhammed aleyhisselamı yanlarında götürüp dua ederek O’nun hürmetine bol yağmura ve berekete kavuştular.

Peygamber efendimiz, süt annesi Halime Hatun’un sağ memesini emer, sol memesini emmezdi. Onu da süt kardeşine bırakırdı. İki aylık iken emekledi. Üç aylık olunca ayakta durur, dört aylık iken duvara tutunarak yürürdü. Beş aylık iken yürüdü, altı aylık iken çabuk yürümeye başladı.

Yedi aylık iken her tarafa gider oldu. Sekiz aylık iken anlaşılacak şekilde, dokuz aylık iken gayet açık konuşmaya başladı. Konuşmaya başladığında ilk sözü, “La ilahe illallahü vallahü ekber. Velhamdülillahi rabbil âlemin” oldu.

O günden sonra Allahü teâlânın ismini anmadan hiçbir şeye elini uzatmadı. Sol eli ile bir şey yemezdi. Yürümeye başladığında, çocukların oynadıkları yerden uzak durur ve onlara; “Biz, bunun için yaratılmadık” buyururdu. Her gün O’nu güneş ışığı gibi bir nur kaplar ve yine açılırdı. Ay ile konuşur, ona işaret ettikçe hareket ederdi. Halime Hatun şöyle anlatır:

İki yaşına girince, O’nu sütten kestim. Sonra annesine vermek üzere kocamla Mekke’ye gittik. Fakat O’nun öyle bereketlerine kavuşmuştuk ki, O’ndan ayrılmak, mübarek yüzünü görmemek bize çok güç geliyordu. O’nun hallerini annesine anlattım. Amine Hatun;

- Benim oğlumun büyük şanı vardır, dedi. Ben,
- Vallahi, bundan daha mübarek bir kimse görmedim, dedim.
Sonra, Amine Hatun’a, birçok bahaneler bularak biraz daha yanımızda kalmasını istedim. Bizi

kırmadı ve yanımızda kalması için izin verdi. O’nunla tekrar kabilemize döndük. Bu sayede evimiz bereketle doldu, malımız, mülkümüz ve şanımız arttı. Sayısız nimetlere kavuştuk.